Çarşamba, Aralık 16, 2009

Pazartesi, Aralık 14, 2009

haftasonu

Listemin ilk alışverişini yaptım geçen hafta..Hem de bir taşla iki kuş vurdum.Önce kotumu aldım.Mavi jeans den..Çizme paça diye tabir edilen bir model..Molly olarak geçiyor adı..Beli tam istediğim gibi normal bel.Hareket rahatlığı sağlıyor yani..Sonraaa bir de botuma kavuştum..Bilek hizasında topuklu gayet şık bir model..Bir ara ekleyim fotolarını..Hafta sonu öyle yoğundu ki hiççç dinlenemedim.Bu gece erkenciyim yani..

Cumartesi, Aralık 05, 2009

DOMUZ GRİBİ

Hiç bu denli uzun süreli bir hastalık yaşamamıştım..Sanırım ben de malum hastalığımıza yakalandım.Bayram haftasından beri hastayım..Tam iyiyim artık derken tekrar halsizlik ve ateş başlıyor..Öküsürük ve gece terlemelerimse hala geçmedi..Tekrar doktora gitmem gerektiğinin farkındayım lakin inatla cebelleşiyorum..Bu arada cuma günü müdürüm karnemi doldurdu:))Siciller içinde en iyi not benimkiymiş..Doğrusu takdir edilmek insanı inanılmaz mutlu ediyor:-)))

Çarşamba, Aralık 02, 2009

MARKAFONİ..ALIİVERİŞ LİSTEM..

Ne zamandır Markafoni ye giriyor fakat bir şey almaya karar veremiyorum..Aralık 11 doğum günüm belki kendime bir güzellik yaparım..Aslınd alışveriş listemi belirledim..Bir de kendimi toparlayıp alışveriş yapacak enerjiyi bulabilirsem süper olacak..Alışverişe bile halimin olmaması yaşadığım hastalığın beni ne derece güçten düşürdüğünün en büyük kanıtı sanırım:)
İlk fırsatta almayı planladığım şeylerse;
- Dar paça ancak ayak bileğini tamamen sarmayan hatta boru paçaya yakın orta bel bir kot pantlon. Kot pantolon beni alışverişde en çok yoran parça..Bir damlacık beli olan ve insanın orasını burasını sıkıştıran kotlardan hiç hoşlanmıyorum.Ayrıca kısa bacaklı ve k..çı yere yakın bayanlara o daracık pantolonları hiçç yakıştıramıyorum...Bu foto onlara ithaf olunur:))





-Bilekte orta topuklu bir bot..Mümkünse bağcıklı..Hatta oxford da olabilir..Demetciğimin namı diğer Bihter ayakkabısı!!!Derimod da harika bir tane görmüştüm.




-Triko bir elbise..Tabi kocacım elbise yasağını kaldırırsa..



Salı, Kasım 24, 2009

Prof.Dr.Aytaç AÇIKALIN


Prof.Dr. Aytaç Açıkalın' ın ismini geçen haftaya katıldığım bir toplantıya kadar duymamıştı.Sanırım Milli Eğitim Müdürlüğünün yaptığıen akıllıca işlerden biri böyle bir insanı da yaptıkları çalışmaya davet etmeleri olmuştur.Tabi o toplantı yüzünden gecenin 11 ine kadar sürünmemizi,evlerimize döndüğümüzde kopan küçük kıyameti hiç saymıyorum.
Geceden aklımda kalan ve beni etkileyen tek şey Prof.Dr. Aytaç Açıkalın' ınkonuşması oldu.Böylesine dürüst,dobra,tecrübeli ve mesleğine yakışır bir insanla karşılaşmak pek mümkün olmuyor.Özellikle taşlaşmış eğiyim camiası içindeki memur zihniyetine kapılmış öğretmenler, sınavdan başka hayatlarına dair herşeyleri ellerinden alınmış çocukların olduğu bir eğitim hayatının beni pek motive ettiğini söyleyemeyeceğim..Hakkında internette yaptığım araştırmada da benim gibi pek kişinin kendisine hayran kaldığını öğrendiğim Aytaç Bey 70 li yaşlarında bir eğitim duayeni..Umarım kendisini tekrar dinlemek şansına sahip olabilirim..Bu arada tüm kitaplarını okuyarak kendisini biraz daha tanımayı umuyorum..

SABIR..

beklemesini ve sabretmesini bilince taşlar yerine oturuyor sanırım..İş konusunda her şey yolunda..5 günlük bir hastalık devresinin ardından ben de nihayet toparlandım.Grip salgınını başta pek ciddiye almamıştım artık kimseye sarılamak öpüşmek yok.Zaten önümüz bayram en azından bu bahaneyle sevmediğim kimselerle yakın temas kurmak zorunda kalmayacağım:))Hatta bayram ziyaretlerine gittiğimde olabildiğince yüksek sesle hapşırıp aksırarak,olabildiğince kısa yoldan evime dönmeyi planlıyorum..Tabi tatil de ailemin yanına gidemeyince böyle psikopata bağlar oldum..
Yazmadığım günlerde hayatımdaki en büyük olay boşanma tehlikesi yaşamış olmamızdı..Bakmayın böylesine kolayca yazılmasına.İş tatlıya bağlandı da ondan bu kanıksamam.Ve içimde kendimi haksız görecek ufacık bir şüphe kırıntısı dahi olmaması..Belki de boşanmak gözüme sırf bu yüzden öyle korkunç görünmedi..Şimdi sulh günlerinin tadını çıkarıyoruz..Bi de hasta olunca peşine el bebek gül bebek ilgileniyor benimle..Umarım aynı şeyleri tekrar yaşamak zorunda kalmam..

Çarşamba, Kasım 11, 2009

yine yeniden

oldukça uzun bir aradan sonra nihayet yazma isteği duydum..Bu süre içinde yaşanan bazı beklenmedik olaylar kendimle başbaşa kalmama pek fırsat tanımadı ne yazık ki..Önce annemin sonra kardeşimin ameliyatı,okuldaki bazı tatsız olaylar,müdürümüzün diktatörlüğü derken yoğun günler geçirdim..Gezdiklerim gördüklerim ve diğerlerini daha sonra tekrar yazarım inşallah..Şimdilik kısa bir başlangıç yapallım..

Pazartesi, Haziran 08, 2009

TAŞINIYORUZZZ


Tatlı bir telaşla geçiyor son günler..Evimizi değiştiriyoruz.Evin her tarafı kolilerle doldu.Hala eşyaların tamamını paketleyemedik.Mutafğımda bu kadar tabak çanak olduğunu asla bilemezdim.Ama dersimi aldım bir daha yeni bir şeyler alırken iki kez düşünecğim..Yeni evimiz olağanüstü tatlı.İçinde yaşamaktan zevk alacağım bir yer.Umarım hayatımıza şans ve bir bebiş getiriri...Artık bebek isteği iyiden iyiye uyandı içimde.Evimize yeni eşyalarda aldık.Mecburen tüllerimizde değişti..Çok cici şeyler aldık ama ianılmaz pahalılar.İnsanın aklı almıyor.Cuma gününe kadar tüm kolileme işini bitirmem lazım.Hem okul hem taşınma telaşı hem de rutin ev işleri beni bir hayli yoruyor..Umarım tüm bu yaşadığımız karmaşaya değer ve yeni evimizde güzel günler bizi bekler..

Cuma, Mayıs 29, 2009

Artık sağlığımı geri istiyorum..

Uzun zamandır hiç bir şey yazamıyorum..Yoğunluktan yada vakitsizlikten değil..İçimden gelmiyor nedense.Zaten günlerde birbirinin tekrarı gibi geçiyor..Aslında yazmadığım süre içinde 2 kez Eskişehir e gittik.Bende bu fırsattan istifade edip alışveriş yapayım dedim.Mangodan bir kot ve iki üst aldım.Biri şifon uzun bir üst,diğeri de şeker pembesi çok cici bir kazak..Pantolonsa benim ilk defa kendime yakıştırdığım skny model..
Bir akşam da Eczacılar Odasının gecesine katıldık..Eğlenmekten çok adet yerini bulsun diye doluşmuş insanlarla geçen kötü bir geceydi..Bu akşam da okulda öğrencilerin hazırladığı "Türkü Gecesi" var.Ancak sağlığım gitmeme elverecekmiş gibi görünmüyor.3 gündür yataktan çıkamıyorum..Sinüzit olmuşum.Burun tıkalı,sesimse sanki bir yabancıya ait.Zaten şu Afyon a geldim geleli kıçım hastalıktan kurtulamadı.Benim gibi nemli havaya alışkın birini mahvediyor burası..Toprağı kuru havası kuru hatta insanları da çorak..En kötüsü de hasta yatarken sizle ilgilenip,çorbanızı yapacak birinin olmaması..Sanırım evimi çokkk özledimm..

Salı, Nisan 28, 2009

yasaklar..yasaklar..

Artık okuldaki odamdan da bloguma girebiliyorum.Normalde meb üzerinden bağlandığımız için bu yaptığım yasal değil.Ama bir arkadaşımın bilgisayarıma yüklediği bir program sayesinde bu yasağı deldim.Şimdi sakın sabah açıp nette dolaştığımı sanmayın..Aslında öyle çok kuralları yıkan biri de değilimdir ama napiyim işte bu da beyin demi bazen şöyleee bi içini döküp rahatlamak istiyor..Zaten okulda sadece benim bilgisayarda msn yüklü değil.O da benim nasıl da işine bağlı olduğumu gösteriyor değil mi:=)
Neyse şimdilik bu kadar kaytarma yeter..Allahım nasıl da çalışkanım ben:)))

Salı, Nisan 14, 2009

MEEEEE..!!!

Bugün bir arkadaşım başına gelen olaydan sonra ki cinsiyeti erkektir kendisinin, etrafımızda ne kadar çok kurbanlık havasında erkek olduğunu fark ettim.Nasıl mı oluyor "kurbanlık" hemen anlatayım.Bu arkadaşlar ilişkilerinde hep aldatılan,ezilen konumunda olup sürekli kadınların şirretliğinden dem vururlar.Ki her ne kadar bir bayan olsam da bu grupta oldukça çok kadın olduğunun ben de farkındayım.Ancak bir ilişki tek taraflı yaşanmaz ya..Bu kadına ağzınla kuş tutsan da yaranamayacak kadar taviz verip çok afedersiniz ama tepene s..çtıran sen değil misin sanki???Ha bir de hayatına hep aynı tip insanları alıp her seferinde duvara tosalayan ama bundan sadece şikayet edip ben aşk çocuğuyum ama beni kullandılar diyenler var ki onlardan bahsetmek dahi istemiyorum..Uzun lafın kısası ister kadın ister erkek sürekli aynı şeyleri yaşıyorsa da aynaya bakıp gerçekci bir değerlendirme yapması şart..

Pazar, Nisan 12, 2009

ALINTI..

KADIN DİLİ
Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak, ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. İş yerimden oğluma telefon açtım, akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim, dedim. Deniz kenarında ki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum.
Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. Hoş beşten sonra konuya giriyorum.
-Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor.
Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!

-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.
-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.
-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?
-İngilizce, Fransızca bir de kendi dilimi de sayarsak Türkçe’yle üç dil oluyor.
-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin.
Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya çıkıyor.
-Kadınların ayrı bir dili mi var?
-Tabi ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe’yi öğrenmeli.
-İyi de niye Bükçe?
-Çünkü kadınlar konuşurken genellikle, söyleyecekleri sözü, net söylemezler. Eğip bükerler onun için dilin adını “Bükçe” koydum.
-Bükçe zor bir dil mi baba? diye sordu gülerek.
-Bana bak, çok önemli bir konu, eğleniyor gibisin biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek Bükçe konuşurlar sonrada senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor.
Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca “seni seviyorum” diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca “seni seviyorum” un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.
-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar.
-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır, cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından dolayı, sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.
-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.
-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendiler leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için, leb, deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb, demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. Niye, leb, demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor, diye canları sıkılır.
-Biz de bazen Canan’la böyle sorunlar yaşıyoruz. Niye düşünmedin, diye kızıyor bana.
-Kızarlar oğlum kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendiler gibi düşünceli olmamızı beklerler fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.
-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?
-Var dedik ya oğlum, Bükçe’yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?
-Hazırım baba.
-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe’de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana “bu gün bir elbise aldım.” diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığı andan başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
-Hikaye dili yani.
-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, “Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa kes.” demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde, bittin demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da “seni sevmiyorum” demiş olacaksın.
-Ne alakası var, baba. Seni sevmiyorum demekle, kısa anlat demenin.
-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.
-Bu önemli, Bükçe’de dinlemek sevmektir, diyorsun.
-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken, bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkeklerde imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve sözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.
-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. Canı sıkıldı bir kaç saat surat astı. “Neyin var.” diye sordum. “Hiçbir şeyim yok.” dedi. Sence nerede hata yaptım?
-Böyle de iyisin, derken o “de” ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin.”
-Peki ne demem gerekiyordu?
-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün “Hayatım sen zaten çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok.” deseydin, o günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucağına oturup, ağır mıyım, derse sakın “evet, biraz” falan deme “hayır” de. Yoksa bir daha kucağına oturmaz.
-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.
-Aferim oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.
-Ve asla unutmazlar, değil mi?
-Aynen öyle. Yıllar önce annene, annesi için “biraz cimri” demiştim. Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.
-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.
-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama “sen şunu mu demek istiyorsun.” diye asla yüzüne vurmayacaksın.
-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “niye bana iğne batırıyorsun” diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.
-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. “akşama tok mu geleceksin.” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “ne demek istiyorsun.” demedim.
-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.
-Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan “Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir şeyler getir yiyelim.” demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek.
İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. “Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin.”dedim. “Tamam” dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de kepekli ekmek arasına yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde, bu sıralar.
-Bu Bükçe’de kısa konuşma yok mu baba?
-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, “Neyin var” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman bir şeyi yokmuş, diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.
-Bükçe’de “Hiçbir şey yok” demek “Çok şey var, benimle ilgilen” demek oluyor, o zaman.
-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir şey vardır ama; şu anda konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için “Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” demek istiyordur. Çok nadirdir, gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.
-Bir arkadaşım da kadınların “peki” demesi tehlikelidir, demişti.
-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan “kuru bir peki, olur, tamam” her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım.” demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında “peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.
-Zor bir dil baba.
-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi, ilk başlarda öğrenirken biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı senin, Bükçe, konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.
-Anlamak da pek kolay değil ama.
-Korkma o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar, ve konuşurken suçlayarak konuşurlar fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.
-Nasıl yani?
-Mesela, karın sana “ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama olarak üstüne alma, seninle gezmek canı istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. “Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. “Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.
-Küçük ama önemli detaylar.
-Aynen öyle. Mesela karın “üşüdüm” diyorsa, üstünü kalın giy demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.
-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe’yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik, belki.
-Haklısın aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır.
-Not mu alsaydım, epeyce detayı varmış dilin.
-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük “Fark etmez”dir. Fark etmezi kadınlar “Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap ” diye anlarlar.
-En değerli sözcük nedir?
-Sen bil, bakalım.
-Seni seviyorum, demek herhalde.
-Evet, kadınlar “seni seviyorum” sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler söylemiştim, zaten biliyor diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.
-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.
-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlarda çok önemli tabi. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.
-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler, değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama eğer sen hep alıp vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.
-Tamam baba bunlara dikkat edeceğim.
Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.
-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe’yi anlamaya başladım. Canan aradı. “Salonun perdelerini ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak.” dedi. Tam “Fark etmez, sen seç” diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi “Ev de perde de umurumda değil” gibi anlayacağı aklıma geldi. “Tabi canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen,” dedim çok mutlu oldu. Kendi seçecek.
-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.
-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe’yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.

-Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.
Sema Maraşlı/ Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz Kitabından

KAHVE KEYFİ..

Oldukça keyifli bir hafta sonunun sonuna geldik ne yazık ki.Isınan havalardan olacak ruhum çoktan tatil moduna geçti.Yarın sabah kalkıp işe gitmek oldukkça zor geliyor.
Cumadan belliydi sanki hafta sonunun güzel geçeceği.Okuldan bir arkadaşımla buluşup,benim uzun zamandır istediğim bir iki şey bakmaya çıktık.Aradığım elbiseyi de buldum..Perşembe günü yemeğe gitmeden önce bir fotoğrafımı çekip koyarım belki burayada.Sonra havanın güzelliğini fırsat bilip yürüyüşe çıktık.Cumartesi erkenden kalktım.Oldukça güzel bir kahvaltı sonrası kurdum.Ben bugünler de sindirim sorunları yaşadığım için sebze ve kepek ekmeği ağırlıklı beslensem de herkesin güne mutlu başlaması beni de doyurdu..Sonra eşim işlerini halletmek için dışarı çıktı ve bu süre de ben evimle ilgilendim.Sonra hazırlandım ve beni aldı,dışarı çıktık.Bana çok güzel bir hediye aldı,sonra birikte bir şeyler içtik..Bu arada yeni iki kitap aldım.İlkini okumaya başladım bile.İsmiyse,"Terapistim,Aşkım"..Mesleğimle ilgili bir şey olduğu için çok hoşuma gitti.Bugün de öğlene doğru yine okuldan bir arkadaşım kahve içmeye davet etti.Başta tereddüt eetsem de kabul ettim ve oldukça keyifli bir kaç saat geçirdik.Eşimin doğum günü için hediye bakma fırsatı da bulmuş oldum.Bir iki kişinin sözlü tacizine maruz kalsakta tadımızın kaçmasına izin vermedik.Şimdi de evde derbiyi izliyoruz..Gerçi ben sıkıldım biraz ama osun:))

Perşembe, Nisan 09, 2009

Atom karınca...


Son günlerde kendimi atom karınca gibi hissediyorum..İş hayatı zaten malumunuz sürekli koşturmaca.Eve geliyorum önce bir ortalığı toparlama ardından mükellef bir sofra kurma.Bu tabi biraz da benimpinpirikliliğimden,kabul ediyorum.Asla tek çeşit yemekle yetinmem.Çorbası,salatası ara ve ana yemekleri olacak.Sofrada da her zaman servis tabağı çatalı gibi bol teferruatlı malzemeler..Misafire özel diye bir kavram yoktur benim mutfağımda.Ben de en iyi porselenlerde yemeyi hak edecek kadar değerli değil miyim?Ardından sofra toplama,makineyi yerleştirme,bir kısmını elde yıkama ve mutfağı düzenleme.Bu esnada çay da demlenmiş olduğundan yemeğin üstüne çayımız.Daha doğrusu beyefendinin çayı.Ben genelde akşamları meyva tercih ediyorum..Çünkü çay içersem muhakkak yanında bi şeyler atıştırıyorum..Fiziğimle ilgili şimdilik hiç bir sorunum yok ama geleceğimi riske atamam demi???Beyefendinin meyva tabağı da hazırlandıktan sonra kendi özel işlerime vakit ayrılır(Puzzle,kitap okumak,araştırma vs.)..Arada ütü vs. gibi UFAK işler de yapılır ve yatış faslına geçilir.Bi de sevgilim yastık sohbetine çok düşkün olduğundan onla çene çalınır,ardından o uyur benim uykum kaçar ve yatak da dönüp durulurak kalan son enerji de harcanır...
İşte bu yoğunluktan ben sabit kilomdayken sevgilim 97 kiloyu gördü.Dikkat ettiyseniz onun tüm bu faaliyetlere katılımı sadece tüketimden ibaret çünkü..

Çarşamba, Nisan 08, 2009

Ev hapsi


Bugün izinliydim.Bir iki günü uykusuz geçirip,üstüne de yağmura yakalanıp sırılsıklam olunca soğuk algınlığına dair belirtiler başladı vücudumda.Buna bir de idrar yollarında iltihaplanma eklenince ev hapsine alındım bugün.Nedense hiç bir zaman çok kalın şeyler giymeyi sevemedim.Hele bir de azıcık güneş görünce paltoları,çizmeleri kaldırmıştım dolabımdan.Fazla aceleci davrandığımı anlamam uzun sürmedi tabi..
Bu arada okulda işler yolunda..Müdürüm barışmaya karar vermiş olacak ki savaş baltalarını gömdük bir süreliğine.
Ev ise huzur dolu.Öyle güzel seviyoruz ki birbirimizi..Kendi nazarım değecek diye korkuyorum.Bu da yetiştirilişimizen gelen bir şey sanırım.Çok gülünce ardından ağlamayı bekleyen insanlarız biz.Sevinci,mutluluğu yakıştıramıyoruz kendimizi.Arabesk ruhluyuz netice de.
Şimdi bu hastanın tek isteği biraz biraz biraz daha şımartılmak!!!

Pazartesi, Nisan 06, 2009

Yağmur kaçağı..


Sevgili müdürüm bana küsmüş.Ama sebebini ben de bilmiyorum.Resmen beni görmezden geliyor,yok sayıyor.Dönem dönem kendiliğinden böyle triplere girdiği için çok da takılmıyorum.Kendisi de kedi gibi sürekli ilgi alaka bekleyen erkeklerden.Etrafında dolaşıp halini hatrını soran mesai arkadaşları arıyor.Sürekli takdir ve onay bekliyor.Aslında özünde sevimli yada en azından benim sevebileceğim bir insan.Ancak böyle sebepsiz surat asmaları feci itici yapıyor kendisini..
Neyse gelelim bugüne..Hafta sonunun verdiği gazla güne oldukça özenli başladım.Süslendim püslendim,ojelerimi sürdüm,fularımı taktım şöyle topuklusundan da bir ayakkabı giydim.Saat 11:00 gibi bir kaç arkadaşla iki ziyaret gerçekleştirmek üzere dışarı çıktık.Amanın o da ne...!Sanki gök delinmiş..Öyle bir yağmuru ben en son Samsun da görmüştüm.Memleketten alışkınım ama buralarda biraz tuhaf geldi.Tabi benim o süsüm püsüm mahvoldu.Şemsiyem de ters çevrilince su içinde kaldım.Ayaklarım da su doldu.Nasıl iğrençti anlatamam.Resmen sıçan gibi koşa koşa geldim eve:))Hemen soyunup bulabildiğim en sıcak ve dolayısıyla kapalı şeylere sarındım..Eski iş yerimde ki bölüm başkanımız gün içinde ki kıyafet değişikliklerimizi takip eder bir güzel de dalga geçerdi..Bir an onu hatırladım ve eski günlerimi özledim..
Bu arada 16 Nisan da ilde bulunan tüm psikolojik danışmanlara yönelik akşam yemeğine katılacağım.Her ne kadar alkollü olmasa da sırf stres atıp biraz dedikodu yapalım diye kendi grubumuzla takılacağız..Bi de aradığım gibi bir elbise bulabilirsem o güne her şey süperrr olacak..

Pazar, Nisan 05, 2009

Sevgili eşime..

Ne zamandır aklımda olan ama yazmaya fırsat bulmadığım bir şey var aslında..Malum ben hatırı sayılır bir süredir buraya içimi dökmekteyim.Çok sevdiğim,eski iş arkadaşım , bölüm başkanım hatta bence ilk patronum diye de anabileceğim bir dostum sık sık da takılırdı hala mı bıkmadın diye.Gerçekten de hayatımdaki en uzun soluklu alışkanlığım bu benim.En sadık sırdaşım..Takip eden arkadaşlarım da var biliyorum ama sanki bazı şeyleri onlarla paylaşmak rahatsız ediyor beni.
Ama asıl kafamı kurcalayan meseleye gelince; eşimin blogumu merak edip hiç okumaması..Evlilik öncesinde yani ilişkimizin başlarında bazen sitemlerimi de yazardım.O zamanlar okur,hatta gelir benle paylaşırdı..Sanırım hala devam ettiğimden haberdar da değil.Yada ben son derece şeffaf bir insan olduğum için içimde ondan sakladığım bir şey kalmadığını düşünüyor.
Bir nebze iyi de aslında kendine ait bir alanın kalması..Dezavantajıysa(tabi ki onun için) gizli kalmış noktaların yol haritasını burada bulabilecekken kaçırıyor olması.Her neyse,yazdım kurtuldum,eğer birgün okursan vur bakalım kafanı taşlara..

Pazar pazar...

Evettt...Beklenen günü geride bıraktık..Özlenildiğini hissetmek güzel şey doğrusu.Sorunların üzerinde çok fazla duramadık.Ben ne zaman ağzımı açmaya kalksam susturuldum!!!Ama bu kez çok da şikayetçi değildim halimden:))Şimdilik durgun sularda seyrediyoruz..
Gelelim bugüne..Bugün puzzle ile geçecek gibi..Bu ikinci 1000 parçam.Aslında 1500 lükle devam etmeyi istemiştim ama çok da aradığım gibi bir şey bulamadım.le olunca da insan bırakmak istemiyor doğrusu..Dün gece oldukça uğraştım,ortaya bir şeyler çıkarmayı başardım.BöyYarının işlerine göz atmam da gerekli.Hazırlanmam gereken bir görüşmem de var..Bi desevgili eşime epilepsi konusunda bilgi vermeye çalışıyorum.Yeni çalışma alanı bu konuyla ilgiliymiş.

Cumartesi, Nisan 04, 2009

Kuluçka..

Günaydın..
Bugün beyefendinin dönüş günü.İçimde özlemden çok endişe hakim.Tam olarak ne ile karşılacağımı bilememek korkutuyor beni.Susmayı becerebilirsem eğer sorun olmaz biliyorum.Ama o zaman kendime ihanet etmiş olmaz mıyım?Hayatımda birilerini var etmek için kendinden vazgeçmek ne kadra akıl karı..Yada aslında olmayan bir insan ne derece anlamlı olabilir ki bir sevgili için..Neyse bu denli derin düşüncelerler endişelerimi perçinlemek bir sonuç vermeyeceğine göre bekleyelim bakalım.

hafta sonuna ağıt!!!

Gecenin bu vaktinde tüm depresif duygularımın depreşti birden.Her seferinde kendime söz vermeme rağmen engelleyemediğim huylarım var beni fazlasıyla rahatsız eden.Birincisi ve ilk sırada geleni asla "hayır" diyemem.Bu yüzden yediğim kazığın haddi hesabı yoktur.En son bugün bir nadide dost kazığım daha eklendi listeme.Kendimi uzun zamandır yalnız hissettiğim bu şehirde bir kez daha bunalıma soktu beni.Gelelim bir diğer lüzumsuz huyuma.Birine kızdıysam,kırıldıysam yada içimde biriktiyse bişeyler asla orada tutamam,belli etmeden davranamam..En son sevgili eşime daha doğrusu onun mesleğine yönelik olumsuz düşüncelerimi mesajla yolladım cebine.Hem de bu saat de ve adamın gecesinin içine etme pahasına.Ha bunun sebebini de biliyorum aslında..Onun benim hayatımdan çıkarmak istedği pek çok şeyi sırf erkek olmanın ardına sığınarak rahatça yaşıyabilir olması beni çıldırtan.O zaman benim kişiliğim benim tarzım,duruşum kalmıyor,sırf onun yönettiği bir kukla oluyorum adeta.Ve bu beni inanılmaz geriyor,elimi kolumu bağlıyor.Vazgeçtiğim pek çok şey varken onun için neden hep hep daha fazlasını isterler ki..Neden erken başladığım keyifli hafta sonum öyle sürmez ki...

Cuma, Nisan 03, 2009

İyi hafta sonları..

Karşılıklı paslaşmalarla geçiyor günlerimiz...
Sabrımızı sınıyoruz..
Bi taraftan da tadını çıkarıyorum yalnızlığımın..
Dışarda yağmur sonrası toprak kokusu..
Elimde kısır tabağım,cumadan başlıyorum hafta sonu keyfine..

Perşembe, Nisan 02, 2009

başına buyruk..

Sevgili eşimin benle ilgili en büyük şikayeti buymuş işte..Fazla başına buyruk olmam..Saçının şeklinden cep telefonunun çağrı melodisi gibi önemli alanlarda!!! neden sıradan olamıyormuşum..Neden kadın ve erkek arasındaki farkı anlamamakta bu denli ısrarlıymışım..Oysa benim sevgili koca kafam bilmiyor ki görüp görebileceği en uyumlu dönemlerim bunlar..
Şu günlerde kendisi iş nedeniyle şehir dışında.Havaların da ısınmasını fırsat bilen ben iş sonrası yürüyüşlere başladım.Ancak bugün hava muhalefeti sebebiyle evdeyim.Aslında yatakda demek daha doğru olur sanırım.Üşengeç popomu kaldırabilirim güne kalan yerden devam etmeliyim..

Cumartesi, Mart 21, 2009

haftasonu

Standart hafta sonu krizimizi atlattıktan sonra uzun bir aradan sonra birlikte dışardayız..Bu hafta sonunu ise evimizin habersiz konukları böcüklerimize bağlı olması olayın trajikomik yanı:))şu an ben bllogumu karalarken eşim ufak tefek işlerini halediyor..Eskiden çok gülerdim birlilkte ama ayrı işlerle uğraşan çiftleri görünce. Atalarımız demişse vardır bir bildikleri..Öyle ya "gülme komşuna gelir başına"...

Pazartesi, Mart 09, 2009

BİR AŞK İÇİN

Bir ask için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir ise yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kus tutsan "Bu kusun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. İki ucu keskin bıçaktır bu isin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için sunu yaptım" derken o, "sunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir
iddiayla karsılaşacaksındır. Üzülme, sen askı yaşanması gerektiği gibi yasadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
''Peki, o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur askta. Sen aşkını doya yasarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yasıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayati ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yasasın.

Her zamanki gibi yasayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını baliğin yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğüde cabası...

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, günesin çiçekleri dolduracak yüreğini...

NAZIM HIKMET


Pazartesi, Mart 02, 2009

VAMPİRRRR

Son bir kaç gündür diğer blogları takip etmekten çok fırsat bulamadım kendiminkine bi şeyler yazmaya..Boş da durdum sayılmaz aslında.İş ve ev hayatı öyle yoğun ki ,çok yazacak şey olmasına rağmen kedi gibi üşengecim bugün.Sadece okuduğum kitapların arasındaki en renklilerini yazacağım.Stephenie Mayer in Alacakaranlık,Yeniay,Tutulma serisini bir haftada bitirdim.Bunca işin arasında nasıl fırsat buldum derseniz sırf meraktan başladım yine aynı sebepten elimden bırakamadım.Hatta bunun üstüne vampirlerle ilgili araştırma bile sığdırdım.Gerçekten vampirlere dair bir alt kültür olduğunu ve kendini vampirlerle özdeşleştiren insanlar olduğunu okudum.Oldukça enterasan şeyler vardı.Sanırım insanların akıl almaz hevesleri ve merakı gerçekten vampirlerin oluşmasına zemin hazırlayacak...Ama anlatılanlar kadar gizemli ve çekici olmayacağı kesin:((

Cuma, Şubat 13, 2009

toplantı haftası

Okulların başlangıcıyla beraber bizim de kutlu toplantı haftalarımız başladı..her gün bir toplantı bir faaliyet.meclis bizim kadar toplanmıyor herhalde.işin tuhafı tüm bu toplanmaların hiç bir sonuç doğurmaması..
Bugün de Zümre Toplantımız vardı.Okuldan çıktığım da hava oldukça rüzgarlı ve yağışlıydı.Zaten iki gündür fırtına var.Havaya ve gitmem gereken yolun uzunluğuna inat yürümek istedi canım..Önce YKM ye uğradım biten göz kalemimi yeniledim.Malum güzellik ihmale gelmez:))Girişde canlı müzikle karşılıyorlar müşterilerini,malum sevgilier günü yaklaşıyor.Nasılda kalabalık..Ekonomik krize inat kredi kartlarının limitini aşmak pahasına alışverişde erek insanlar..Gözlerim büyüyerek ayrıldım ordan.Ardından şemsiyeninin iki kez kırılma tehlikesi geçirmesine rağmen devam ettim yoluma.Şubat tatilinde Samsun da nerdeyse hiç evde oturmadan Afyon da geçen monoton günlere inat dolaşmanın alışkanlığı sanırım..Zaten artık günlük işlerimi hallederken mümkün olduğunca yürümeyi planlıyorum.Afyon psikoloji beni esir almazsa tabi ki!!!